15.4.06

 

DSC Teknolojisi ile ilgili Röportaj

İrtibat:nesli@nesli.com.tr

“Kendi elektriğini kendin üret” sloganıyla yola çıkan ve büyük ilgi gören DSC teknolojisi ile ilgili seminer 4 Nisan 2006’da Türkiye Kalkınma Bankası’nda yapıldı.
Seminerde bu teknolojinin tekniği, üretimi, maliyeti, kullanım alanı ve verimliliği anlatıldı.

Biz de Nesli firmasının yetkilisine merak edilen soruları sorduk.


S-Türkiye’de bir DSC üretim tesisi kurulması için Dyesol firmasıyla imzaladığınız anlaşma sonucunda gelinen nokta nedir?

C-Dyesol firması ile yaptığımız anlaşma gereğince, fizibilite çalışmaları başladı. Şu ana kadar gelinen noktada her şey olumlu. Zaten, “fizibilite” çalışmalarının amacı, “uygunluk”la beraber bu teknolojinin transferinin ülkemize uyarlanması da ele alınıyor. Mesela, ülkemizdeki güneş ışınımının söylenenden çok daha yukarılarda olduğu, uydu raporlarıyla da tespit edildi.
Biz Türkiye’de enerji üretmek için yola çıkmıyoruz, ancak sizin kendi ihtiyacınız olan enerjiyi kendiniz üretebilmeniz için gerekli olan güneş pillerini üretmeyi hedefliyoruz.
Ülkemizde bu teknolojiyi kullanarak üretim yapmak veya bu tesisleri kurmak, tamamiyle engellemelerin boyutuyla ilgili. Eğer engellenmezse, ve istenilirse, Dünya devlerini geride bırakacak teknolojiyi patentleriyle ve lisanslarıyla almış bulunuyoruz. Onlar eski teknolojilere çok büyük yatırımlar yaptılar hala da yapmaya devam ediyorlar. Bizim elimizde ise en yeni ve son teknoloji var. Yani onlar kaset teknolojisi ile uğraşırken bizde CD teknolojisi var. Bunu kullanıma açmak veya açmamak, bunu ulusal bir mesele olarak görüp gereken desteği vermek veya vermemek bu günkü hükümetin elinde. Biz elimizden gelen uğraşı veriyoruz. Sayın başbakanımız girişimcilere çağırı yapıyor, “Kimse sizinle ilgilenmezse bana gelin” diyor. Bu konuda ona ve samimiyetine inanıyorum. Ama koridordaki ilk memuru geçemiyoruz. Bu sanki bana “ekmek bulamazlarsa pasta yesinler” sözünü anımsatıyor. Sayın başbakanımız Güliverin gemileri sırtlayıp açık denizlere taşıması misali tek başına kalmış. Kimse ilgilenmiyor ve elini taşın altına koymuyor. Herkes masasının arkasına sinmiş, teflon tava misali “bana yapışmasın” diye sizi görmezlikten geliyorlar, ama bunu çok kurnazca yapıyorlar. Gidiyorsunuz, anlatıyorsunuz, alkışlanıyor, “aslanım benim” deniyor, akasından alakasız bir yere gönderiliyorsunuz, projenizi anlatıyorsunuz –güvenle- oradan başka bir yere, oradan başka bir yere... sonra bir bakıyorsunuz alakasız bir yerlerden birileri sizi ekarte ederek temasta olduğunuz firma ile temasa geçip lisansınızı kapmak için başvurmuş...

Ancak bu yeni teknolojiyi elegeçirmek için diğer ülkeler de boş durmuyor. En kötü ihtimal, (düşünmek bile istemiyorum ama...) Arsa, arazi, bina, iş gücü ve finans sağlayan, Bulgaristan, Almanya, Hollanda, Romanya gibi ülkeler var devamlı tekliflerle geliyorlar. Vallahi, bu dünya güzeli teknolojinin kime nasip olacağına Allah karar verecek, artık ben ona havale ettim. Belki yarınlarda bu teknolojinin ürünlerini kullanmaya mecbur kaldığımızda, “petrolün varili” misali, “panelin metrekaresi” üzerinden dışarıdan ithal etmek zorunda bırakılacağız. Aslında yeni yapılaşmalar var Pek yakında, Amerika, Kanada, Avrupa Birliği ülkeleri Japonya veya -G-8’ler mi desek – aralarında karar aşamasındalar ki, bundan sonra “stratejik” sayılan teknolojileri 2., 3. dünya ülkelerine transferlerini yasaklama konusunda. Belki de bu isteniyor? artık bizleri “yok” saymak bilinçli olarak ve sistematik bir düşüncenin ürünü gibi geliyor bana. “Türkiyede bu teknoloji olmasın, dışarıya bağımlı kalalım “ deniliniyor. Buna inanmaya başladım. Bu soruyu, ilgili, Enerji stratejilerini oluşturan doğrudan veya dolaylı kurumlara ve Enerji Bakanlıgımıza yöneltmeniz gerekecek. Onlar bu konuda bağzı uğraşlar veriyorlar hatta geçtiğimiz senelerde bu konuda bir kanun bile çıkardılar: Türkiye bu konuda gecikmeli olsa bile gerçeği gördü. Kayda değer ilk adım olarak da, 10.5.205 tarihinde “Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına ilişkin kanun”u yürürlüğe geçirdi. Kanuna göre;
MADDE 1. - Bu Kanunun amacı; yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik enerjisi üretimi amaçlı kullanımının yaygınlaştırılması, bu kaynakların güvenilir, ekonomik ve kaliteli biçimde ekonomiye kazandırılması, kaynak çeşitliliğinin artırılması, sera gazı emisyonlarının azaltılması, atıkların değerlendirilmesi, çevrenin korunması ve bu amaçların gerçekleştirilmesinde ihtiyaç duyulan imalat sektörünün geliştirilmesidir.
Konunun önemi kapsamında teşviklerini de kanun maddeleri halinde yayımladı. Buna Göre; Madde 7’nin
a) Enerji üretim tesis yatırımları,
b) Kullanılacak elektro-mekanik sistemlerin yurt içinde imalat olarak temini,
c) Güneş pilleri ve odaklayıcılı üniteler kullanan elektrik üretim sistemleri kapsamındaki yapılacak AR-GE ve imalat yatırımları,
Teşvikten yararlandırıyor ve;
MADDE 8. - Orman veya Hazinenin özel mülkiyetinde ya da Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan her türlü taşınmazın bu Kanun kapsamındaki yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik enerjisi üretimi yapmak amacıyla kullanılması halinde, bu araziler için Çevre ve Orman Bakanlığı veya Maliye Bakanlığı tarafından bedeli karşılığında izin verilir, kiralama yapılır, irtifak hakkı tesis edilir veya kullanma izni verilir. Yatırım döneminde izin, kira, irtifak hakkı ve kullanma izni bedellerine yüzde elli indirim uygulanır. Orman arazilerinde ORKÖY ve Ağaçlandırma Özel Ödenek Gelirleri alınmaz.
Ancak kağıt üzerinde güzel gözüküyor. Çevre ve Orman bakanlığına göre, bu kanun sadece Enerji Bakanlığını bağlar. Orman kanununa göre biz bir “üreticiyiz” ve “sanayi” ye giriyoruz-muşuz ve dolaysıyle bu teşvikten yararlanmamız söz konusu olamazmış. Gördüğünüz gibi, aslında bizim için çıkarılmış bir kanun, diğer bir kanunla çelişkide ve çöz bakalım bu düğümü... Elin adamı nano teknoloji ile mikroskobik makinalar yapa dursun, bizde bir bürokratın koskoca kanunu nasıl yorumlayacağına, gelecek kuşakların hayallerini, Türkiyemizin geleceğini emanet edebiliyoruz.

S-DSC Teknoloji’ni, çalışma prensibini kısaca anlatabilir misiniz? Şu anda piyasada bulunan benzerlerinden farklılıkları nelerdir?

C-Bu güne kadar kullanılan teknolojiler Si (Silisyum) yani Silikon tabanlı teknolojilerden ibaret. Yani hammaddesi (kabaca) deniz kumu. Dünyada oldukça bol. Ancak deniz kumunu tüm metallerinden ayırmak, onu bu teknolojilerde kullanılabilecek silikon haline getirmek çok meşakatli ve pahalı bir proses. Yüksek ısılarda, dev fırınlar kullanılarak elde edilebiliyor. Bu da “fosil” yakıtlar, başta petrol olmak üzere kullanılarak yapılıyor. Sonuçta çok yüksek maliyetlerle elde edilen bir hammade ile yola çıkılıyor. Ucuzlaması da direkt olarak petrolün ucuzlamasına bağlı. –Siz böyle bir olasılık görebiliyormusunuz?- Diyelim ki şöyle veya böyle silikonu elde ettiniz, bu durumda da, her türlü kominikasyon ve elektronik aygıtlarda kullanılmakta olan chip’lerin yapılmasında da kullanılan bu maddenin alıcısı kapıda beklemekte. Dolayısıyla silikon kilosu 20.-USD dan, 90.-USD’ a fırlamış durumda. Bu da “geleneksel” dediğimiz eski teknolojileri kullanılamıyacak derecede pahallıya mal olmasına ve üretilememesine yol açmakta.
DSC teknolojisi ise tam tersi, doğada bolca bulunan ve içriğinde, sağlığa zararlı herhangi bir madde yoktur. En zararlı madde, 2 grm olan “tentürdiyot” dur. Titanyum ise diş macunlarınada bile vardır. Son derece ucuza maledildiğinden halkın yaygınca kullanabileceği, kolaylıkla finanse edebileceği sistemler kurulabilecek.
DSC teknolojisi, eski teknolojilerde olduğunun tam tersi, tamamen doğayı taklit eden bir teknolojidir. Yani bir yaprağın nasıl fotosentez yaptığı gözlemlenip taklit edilmiştir. Son terece komplike bir yapı olmasına rağmen prensipte ve uygulamada ve üretimde basittir. Nano-Teknoloji kullanılarak üretilir.
En güzel tarafı da diğer teknolojilere oranla daha verimli olmasıdır. “Bütün Gün, Her Gün” enerji üretir. Silikon teknolojilerinde olduğu gibi sadece, güneşin tam gerektiği açıda, belli bir ısıda, ve hava yoğunluğunun belli bir oranında olması şartı ile değil.
Üretiminde çok düşük enerji kullanır 24 Kwh/m2. (Diğerleri 235 kWh/m2 harcar)
Gerçekten “Temiz ve Yeşil” teknoloji kullanır. Zaten “var”olan mevcut hammadeleri kullanır. Performansı “normal” Güneşim şartlarında artar Değişik renklerde ve transperant olması dolayısıyla, mimari avantajlar sağlar. Bir tuğla, biriket veya duvar yerine kullanılabilir. Bu da “maliyet-etkin”’liğini arttırır. Düşünün bir kere, binanızın ön yüzeyini (duvar olarak) bundan yapıyorsunuz, hem çok şık bir görüntü elde edip, hem de ürettiiği elektriği kullanıyorsunuz. Silikonlarla bunu yapamazsınız. Daha birçok avantajları var ancak sayacak zamanımız olduğunu sanmıyorum.

S-DSC Teknolojisi güneş ışınlarının eğiminden nasıl etkilenir? Her türlü hava şartlarında verim alınabilir mi?

C-Çok güzel bir soru. DSC teknolojisi bırakın Güneşi, Ay ışığında bile elektrik üretmeyi sürdürür. Güneş ışınlarının eğiminden son derece az etkilernir. Demin de söylediğim gibi, bizim sloganımız “Tüm gün bütün gün” enerji üretir. Mesela yaz aylarında, silikonların modülleri 30 derecenin üzerine çıktığında verimlilikleri, %3’e kadar düşer. Bizim teknolojimizde ise modüller ısındıkça verim artacak şekilde tasarlanmışlardır. Mesela güneşi bol olan bölgelere göre ayrı, az olan bölgelere göre ayrı modüller üretebilme olanağımız var. Bu çok büyük bir avantajdır.
DSC, karlı ortamlara bayılır. Güneşten değil ama kara çarpıp yansıyan ışığı çok sever ve verimli olur. Düşey olarak kullanılabilindiği için de üzerine kar birikmez. Birikse bile altı kırılmaz cam olduğu için kolaylıkla kazınabilir. Saatte 200km rüzgara-ve fırtınaya- dayanıklıdır.

S-Kullanılacak bu teknolojinin diğer enerji teknolojileriyle kıyaslandığında getirisi ne olacak?

C-Bakın, yerüzünün tüm petrol, kömür, doğalgaz rezervleri, dünya üzerine düşen 20 günlük güneş ışığına ancak eşdeğerdir. Insanlar ve hükümetler bunun farkına yeni yeni varmaya başladılar. Geleneksel enerji üretim teknolojileri, bir merkezde üretilip dağıtılmak üzere tasarlanmışlardır. Düşünün bir kere, bir veya birkaç şehrin elektriğini üretmek üzere bir santral kurup, bu şehirlerin toplam tüketiminin çok daha fazlasını üretmek için yatırım yapıp, sonrada bu enerjiyi dağıtmak için ayrıca masraf yapıp daha sonra bu enerjiyi kullanılabilecek duruma getirmek için koca, koca trafolar kurup düşürerek dağıtmak zorunda kalmak... Söyleyecek söz bulamıyorum. Eskiden hükümetler buna mecburdu belki ancak artık uyanan devletler bunun böyle devam edemiyeceğini gördüler. Tüm Dünya yenilenebilir enerji atağında biribirleriyle yarışır haldeler. Biz de tutumumuzu değiştirmezsek hem de hemen, herşeyde olduğu gibi bu işte de nal toplamaya devam edeceğiz. İsraf haramdır. Şimdi, Güneş gibi tükenmez sayılan bir enerji kaynagı durup dururken başka yöntemlerle elektrik elde etmeye çalışmak sizce de abeste iştigal değilmidir?
Siz, eğer kendi elektriğinizi üretmek imkanınız olsaydı, ihtiyacınız kadarını mı yoksa onun 50 katını üretip fazlasını çöpe mi atardınız?
Peki ya açığa çıkardığınız karbondioksit ne olacak? Sonunda onu soluyacak bizim kendi çocuklarımız değil mi? İleride oksijen tüpleri ve maskeleriyle dolaşan bir nesli hayal edebiliyormusunuz.Bu sadece getirilerinin bir kısmı.

S-Bu enerjinin maliyeti, garanti süresi ve ekonomik ömrü ne kadardır?

C-Fizibilite çalışmaları sonuçlanmadan kesin rakamlar veremem ancak, şu anda Avrupada PV fiyatları astronomik durumda 1W= 6.- € civarında. DSC teknolojisinde ise 1W= -1.-$. Ve tüm masraflar dahil. Böyle olunca, geri dönüşümü 1.5-2 yılda sağlanabiliyor. Yerli üretim sözkonusu olduğunda bu fiyat daha da aşağılara çekilebilecek. Bu konuda, Amerika Birlesşik Devletleri, Enerji Bakanlığı, Yenilenebilir Enerji Departmanı Laboratuarının (NREL) demecine göre; “Bu DSC teknolojisi, maliyet-etkin potansiyeliyle, günümüzde kullanılan PV teknolojilerini bir tarafa bırakın, konvansiyonel enerji üretim teknolojileriyle bile rekabet edebilecek güçtedir.” NREL-2002
Yani kabaca, bir evin elektrik ihtiyacı 3-5kWh diyelim, yatırımınız 3000-5000.-$ civarında olacaktır bu tahmini fiyata, kurulumu ve diğer, BOS (balans of system costs),(taşıma, kablolar, çeviriciler bataryalar) da (ihtiyaç halinde) dahil olacak. Görüldüğü gibi bu teknoloji bir nimet’tir ve hafife alınmaması gerekir.
DSC- Garanti süresi silikonların aksine çok daha uzundur. Dayanıklılık testleri yapılmış olarak ömrü, en az bir insan ömrü kadardır. Özel olarak kırılmak istenmedikce, kırılmazlar. Güneşte diğerleri gibi (plastik) kavrulup, kıvrılıp bozulmazlar. Silikonlardaki gibi verimlilikleri gittikçe düşen bir grafik göstermezler. Oynak parçaları olmadığından, bozulmazlar.

S-Hangi ülkelerde bu teknoloji kullanılıyor?


C-Türkiyemiz halihazırda kömür ve doğal gaz ithal ederek elektrik üretip enerji açığını kapatmaya çalışan bir ülke konumundadır. Henüz fotovoltaik teknolojisinde herhangi bir birikimi olmaması nedeniyle; ekonomiye gelecekteki etkileri, bu alanda ancak bir geçmişi olan ülkelerin geçirdikleri evrim ve tecrübelerin analizlerinin irdelenmesiyle araştırılabilir. Burada Amerika Birleşik Devletlerini örnek gösterelim:
Amerikalılar geleceğin enerjisi konusunda tercihlerini çoktan yapmışlar. Daha temiz, daha fazla, daha ucuz enerji istemekteler. (Kaynağımız, (U.S. Department of Energy - Energy Efficiency and Renewable Energy). )
Beyaz Saraydan yapılan açıklamaya bakalım; (Beyaz saray Web-Sitesi/Ulusal Enerji Politikası).
“Ulusal Ekonomimizin sıhhati ve geleceği, güvenilir, temiz ve sürdürülebilir bir enerjiye bağlıdır. 2020 ye gelindiğinde ucuz enerjiye doymak bilmeyen iştahımız gereği ihtiyacımız %32 artmış olacak. Güneş Enerjisi bu ihtiyacımızı karşılayacak düzeyde olmasa da, bu yenilenebilir enerjinin Amerikanın ve Dünyanın ekonomisine önemli katkıları olacaktır. Düşünün bir kere; 1970’lere kadar hiç olmayan bir Solar Endüstri 100 defa katlanan artışlarla yılda milyonlarca Watt’a, pazarda 2.000.000.000.USD varmıştır.Şu anki Endüstri 20.000 kişiye iş imkanı sağlamakla kalmayıp, 2020’de 150.000 kişiye iş demektir. Bu işçilerin beraber çalıştıkları ve beraberce bir sektör oluşturdukları, mühendisler, bilimadamları, idari elemanlar, inşaat ve yapı sektörü, planlama, eğitim, satış elemanları, kalifiye, yarı kalifiye, vasıfsız elemanlar,finans kurumları ve tasarımcılardır. Ve devamlı genişleyen (yılda %31) ve maliyeti gittikçe düşen teknolojisi her geçen gün gelişen bir endüstri olarak özel yatırımcıların ve girişimcilerin iştahını da kabartmakta…”

Ülkemizde de bu gelişmeleri beklemek ve bu tükenmez enerjiden bir an önce yararlanmak üzere harekete geçmekte daha fazla geçikmek, ancak, gelecek neslin yaşam hakkından çalmak olur. Bu konuda karar verme, politika belirleme, insiyatif kullanma durumundaki kurum ve bireyler ülkemizin yüksek menfaatlerini göz onünde bulundurarak sorumluluklarının gereğini cesaretle yerine getirmek için çaba sarfetmelidirler.

Bütün Dünyanın bu enerjiye gittikçe artan ölçülerle yatırım yaptıklarını yakından takip ediyoruz. Inanın çığ gibi gelişiyor. Dünyada iletişim ve bilgisayar sektöründen sonra en hızlı büyüyen sektörüdür. %61, yıllık büyüme oranı... Bu rakam geçen sene %31’lerdeydi. Afrika’nın Entebe’si bile bizden bu konuda ileride. Siz düşünün artık.


S- Bu enerji Türkiye’nin hangi bölgelerinde daha verimli kullanılır?

C-DSC teknolojisi Türkiyemizin her bölgesinde kullanılabilir. Teknoloji buna elverişli, ancak Güneydoğu anadolu, Akdeniz ve Ege bölgelerinde gerçekten çok daha verimli ve ucuz olur.

S- Türkiye’de bu enerjinin yaygın olarak kullanılacağını düşünüyor musunuz? Beklentileriniz neler, yaygınlaşması için ne kadar bir süre tahmin ediyorsunuz?

C-Güneş fakiri Hollanda, Almanya gibi ülkeler bile bu teknolojiden son derece yaygın olarak yararlanırken, her defasında “Güneşimizin bolluğundan” bahseden bizler neden kullanmıyoruz? Halihazırda sıcak su güneş kollektörlerinde dünya dördüncüsüyüz. Demek güneşten yana bir sıkıntımız yok. Sorun yerli üretimimizin olmaması ve dışarıdan ithal edilecek PV’lerin son derece pahalı olması. Eski teknolojinin “üretim” sıfatıyla ülkemize gelmesiçok zor. 200.000.000.$’lık yatırımlardan bahsediyoruz. Tabi ki irili ufaklı, “montaj” üzerine yatırım yapılabilinir belki, ancak teknolojiyi transfer etmeden 8-10.000.000.$’lık yatırımların (hele eski teknoloji olarak) yapılması, -hammadde sorunu da çözülmemişken- akıllıca olmaz.
Bizim halkımız son derece zeki ve anlayışlıdır. Bakın, İzmir’den Van’a bir çizgi çekin, altında kalan tüm bölgede güneş isitmalı su olmayan bir bina göremezsiniz. Zengin fakir herkes kullanıyor. Elektrikte de aynı olacak, buna inanıyorum. Ucuz ve karlı olunca herkes kullanacak. Sadece ücra köşelerdeki villalar değil. Sonra unutulmaması gereken başka bir nokta var ki o da tarımda sulama... Bu sistemle 2000$ ‘lık yapacağınız yatırım ile tarlanızı açacağınız bir kuyudan veya yakından geçen nehir veya sulama kanalından bedava su çekip tarlanızı sulayabileceksiniz. Elektriğe hiç para ödemeden. Ne kadar süreyle mi? Ömür boyu.


This page is powered by Blogger. Isn't yours?